• Aralık 28, 2012

    Yönetmen: Tomohiko Ito
    Stüdyo: A-1 Pictures
    Tür: Macera, Fantastik, Bilimkurgu
    Yapım Yılı: 2012
    Bölüm Sayısı: 25
    Anime Puanı: 10/7
















    2022 yılında, beta sürümünden sonra büyük bir sükse ile bir Virtual Reality Massively Multiplayer Online Role-Playing Game (VRMMORPG) yani Sanal Gerçeklik Çok Kişilik Çevrimiçi Rol Yapma Oyunu olan Sword Art Online (SAO) piyasaya sürülmüştür. Nerve Gear adındaki aygıtı kullanıcısının kafasına geçirerek Matrix misali sanal gerçekliğe geçtiği oyunda, kullanıcı Nerve Gear sayesinde gerçek hayattaymış gibi karakterini kontrol edebilmekte ve beyin dalgalarına yollanan sinyaller sayesinde beş duyusunu da kullanabilmektedir. 6 Kasım 2022 günü, yani Sword Art Online’nın serverlerinin resmi olarak açıldığı gün, beta testlerine de katılan Kirito lakaplı Kirigaya Kazuto da resmi olarak beta karakteri ile (tabi level 1 olarak) oyuna katılır. Kirito, devasa sanal dünyaya alışıktır. Sword Art Online’da amaç 100. kata ulaşıp son bossu yenmektir. Kirito ilk gün Klein adında bir arkadaş da edinir ve Kirito ona temel şeyleri öğretir. Günün sonunda ise Klein oyundan çıkmak ister ama bir sorun vardır; logout yani oyundan çıkış butonu yoktur. Kirito ve Klein acaba bir bug mu falan derken tüm oyuncular başlangıç kasabasına ışınlanır ve oyunun yaratıcısı Kayaba Akihiko herkese olan biteni anlatır. Akihiko’nun dediğine göre çıkış butonu artık oyunda yoktur ve herkes SAO dünyasında mahsur kalmıştır. Oyundan çıkmanın tek yolu ya oyunu bitirmektir ya da ölmektir. Lakin şöyle bir gerçeklikte vardır; eğer oyunda ölürseniz Nerve Gear gerçek dünyadaki beyninizi kızartarak gerçekte de ölümünüze yol açacaktır. Anlayacağınız üzere animede de Kirito’nun sanal dünyadaki hayatta kalma ve oyunu bitirme mücadelesine tanıklık ediyoruz.

    Sword Art Online’nın konusu eminim bana geldiği size de ilginç geleceğinden eminim. Ben online oyun seven birisi olmasam da RPG tarzındaki oyunları severim ve SAO’nun konusu bana Poznanski’nin Erebos adlı kitabını (ki kitabı herkese öneririm) anımsattı ve SAO’dan beklentilerim bayağı bir yüksekti. RPG temalı fantastik bir dünyada kapana sıkışmak, gerçek bedeniniz yavaş yavaş erirken kılıçların konuştuğu, canavarların kol gezdiği yüz katlı bir dünyada hayatta kalmaya çalışmak, level atlamak, sanal dünyada arkadaşlıklar edinmek derken SAO’nun bayağı geniş ve derin bir kurguya sahip olabileceğini görüyoruz. Ama gelin görün ki büyük umutlarla başladığım anime bölümler ilerledikçe beni sarmamaya ve birazcık hayal kırıklığına uğratmaya başladı. İlk bölümlerde olaylar gayet ciddi olarak ilerliyor. Sonuçta düşünün, 10.000’e yakın kişi bedenleri bir nevi bitkisel hayatta sanal bir dünyada sıkışmış. Korkanlar, dayanamayıp intihar edenler, aklını kaçıranlar, liderlik vasıflarını sergileyenler, güç gösterisi yapanlar vs. derken çok ciddi bir durum ortaya çıkıyor. Doğal olarak ben kurgunun daha ciddi ilerlemesini, hayatta kalma mücadelesinin daha bir ön planda olmasını bekliyordum. Fakat gelin görün ki bölümler ilerledikçe anime bu kurgudan uzaklaşıp sıradan fantastik bir dünyada geçen bir anime haline gelmeye başlıyor. Nasıl desem; bir bölümde sadece balık tutuluyor, bir bölümde dedektifçilik oynanıyor, yok kılıç yaptırmak için malzeme falan toplanmaya gidiliyor derken ilk bölümlerde sizi çeken atmosfer balon gibi patlayıveriyor. Anlayacağınız sanki kimse gerçek dünyaya geri dönmeye çalışmıyormuş, kimse bunu takmıyormuş gibi bir hava yaratılmış ve dolayısıyla ben dediğim gibi senaryonun bu gidişinden biraz hayal kırıklığına uğradım.

    Sword Art Online 13. bölümde sezon finali misali kabuk değiştirmeye başlıyor ve ben de bu değişiklikten bayağı bir ümitliydim. Lakin anime maalesef asıl düşüşü ikinci yarısında yaşıyor. Spoiler olmaması için bahsetmeyeceğim ama son bölümlere doğru bazen bölümleri hızlı hızlı geçmeye bile başladım. Birde en sonda (bundan sonrası hafif spoiler) 10.000 kişiyi oyuna hapseden, bunların yüzde otuzuna yakının ölümüne neden olan Akihiko sanki kahramanmış gibi lanse ediliyor ya (zaten daha başta bu olayı başlatma mazereti saçma) iyice soğudum animeden. Akabinde de mutlu bir sonla bitti zaten.

    Senaryosunun zayıf ilerlemesine rağmen animenin elbette artı yönleri de yok değil. Öncelikle fantastik dünya çok güzel yaratılmış ve RPG unsurları ile (bildiğimiz yaşam puanları, iksirler, zırh ve kılıç satın alma, skill geliştirme vs.) çok iyi animeye monte edilmiş. Özellikle ilk bölümlerdeki o heyecanla ortaya harika bir şey çıkıvermiş. Dövüş sahneleri ve karakterler de bir hayli başarılı. İşte tüm bunlar sağlam bir kurguyla harmanlansaymış ortaya tadından yenmez bir anime çıkabilirmiş:) Son olarak, RPG’lere düşkün birisi olarak animede bazı mantık hataları da gözüme çarptı. Örneğin oyunu bitirmek için 100. kata çıkıp son bossu yenmen lazım ama diyelim A grubu bir katın bossunu yendiğinde B grubu da, yani bossla karşılaşmayan grupta oradan çıkabiliyor. Yani bir kişi bir bossu halletti mi diğer tüm herkes için de o boss ölmüş oluyor. Benim bildiğim oradan geçmek isteyen her karakter o bossu yenmek zorunda. Bir de Kirito nasıl bu kadar yüksek level olmuş, buna mantıklı bir açıklama getiremedim. Adam sürekli tek başına takılıyor ve onlarca birlikte çalışan guildlerden (grup) daha güçlü. Yine yanlış bilmiyorsam birkaç kişi ile tek bir kişinin kat ettiği yolu daha hızlı kat edebilirsin. Nitekim bunlar küçük ayrıntı ve belki ben burada yazmasam fark bile etmeyebilirdiniz:)

    Kısaca çizimlerden bahsedecek olursam; SAO’nun çizimleri klasik anime çizimleri. Renkli saçlar, büyük gözler vs. Yukarıdaki paragrafımda da bahsettiğim gibi çok güzel fantastik bir dünya yaratılmış. Atmosfer size o sanal dünyayı yaşatmayı başarıyor. Animenin iki tane açılışı ve kapanışı mevcut. İlk açılış parçası için güzel diyebilirim ama geri kalanları için tarzım değil diyorum ve geçiyorum. Bölümler esnasında çalan müziklerde gayet başarılı ve gerçekten RPG oyunlarında çalan müziklere çok benziyor.

    Sword Art Online’a ilk başladığımda kafamdaki puan dokuz veya dokuz buçuktu, ortalarına geldiğimde sekiz – sekiz buçuğa düştüm ve bitirdiğimde de yedi puan vermeyi kanaatimce uygun gördüm. Dediğim gibi yaratılan kurgu ve sanal fantastik dünya harika ama senaryonun ilerleyişi bana göre vasat. Animeye bir göz atın derim çünkü animeyi benden daha çok sevebilirseniz sizleri epey iyi bir anime bekliyor olabilir.


    { 6 comments bulunmakta.Yorum yapın }

    1. Ben bu animeyi izledim ve pekde fena gelmedi önerebileceğin bu tarz bir anime var mı ?

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. Log Horizon(tavsiye ederim) - Overlord(Tavsiye ederim) - Accel World - Hack Sign ve hack roots - No Game No Life - Quan zhi gao shou -

        Bir birine benzemesede tavsiye edebileceklerim bu tarz animelerden..

        - Log Horizon, sao'ya yakın benzerliği olan animelerden..

        Sil
    2. Bu tarza yakın (fantastik dünya ve kılıçların ön planda olduğu) şunları önerebilirim;

      Guardian of The Sacred Spirit
      Guin Saga
      Scrapped Princess
      Tales of the Abyss
      The Legend of the Legendary Heroes

      Özellikle Guardian of The Sacred Spirit'i çok beğenerek izlemiştim.

      YanıtlaSil
    3. Bu animeyi daha çok romantik olarak düşünürsen kurgusu olsun atmosfer olsun sana daha başarılı gelecektir. Ben de ilk izlediğimde MMORPG dünyasının animeye aktarılışı ve aksiyon sahnelerinden dolayı romance faktörünü gözardı etmiştim ancak 6.bölümden sonra anime aslında Romance faktörü altında ve bence bir çok Romantik animeye göre de daha hoş işlenerek devam etmiş. 2. kısımı yapmayıp SAO kısmını daha güzel bitirseler bu anime senaryosu, çizimleri, müzikleri ile rahat 10 üzerinden 9 puan alırdı bence

      YanıtlaSil
    4. Bloğunuz gerçekten harika animeyle ilgili görüşlerinize tamamen katılıyorum puan da yerinde olmuş bence.

      YanıtlaSil
    5. Düşüncelerim nasıl aktarılırdı bilemem, ama burası tam aktarmış cidden. Gereksiz hype yemesi, gereksiz sevilmesi... Eleştiri yapınca yenilen linçler vs. seri bir çöplüğe dönüştü benim için...

      YanıtlaSil

  • Copyright © 2013 - Nisekoi - All Right Reserved

    ANİME İNCELEMELERİ SAYFASI Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan