- Home>
- Rafet Kaan Moral >
- Persona 3 The Movie 1: Spring of Birth İncelemesi
Eylül 06, 2014
Yönetmen: Noriaki Akitaya
Stüdyo: AIC A.S.T.A.
Tür: Macera, Fantastik
Yapım Yılı: 2013
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8.5
Atlus’un ünlü oyun serilerinden ve Shin Megami Tensei ailesine mensup olan Persona serisi, anime olarak ilk 2008 yılında Persona: Trinity Soul adı altında uyarlanmıştı. Orijinal Persona karakterlerini ve Persona’ları barındırmaması ve vasat konusu ile şahsen benim için tam bir hayal kırıklığı olmuştu bu seri. 2011’in sonbaharında ise Persona 4 adlı PS2 oyunu “Persona 4: The Animation” adını alarak animeye uyarlandı. Doğruyu söylemek gerekirse bir anime olarak fazla ahım şahım bir şey değildi ama mükemmel bir oyun uyarlamasıydı ve oyundan aldığım zevki anime serisinden de alabilmiştim. Şimdi ise bir önceki klasik RPG yapımı Persona 3 anime uyarlaması ile bizlere merhaba dedi. Persona evreni ile tanışmama vesile olan yapım film serisi olarak sevenleriyle buluşacak ve ilk filmimizin adı “Spring of Birth” Yine tıpkı Persona 4 gibi oyunun hikâyesine ve karakterlerine bağlı kalınmış. Bu arada, Persona yapımları arasında hikâye ve karakterler bakımından bir bağlantı yoktur. Kurgu ve Persona’lar aynıdır ama dediğim gibi farklı olaylar anlatılmaktadır.
Persona 3, yıl olarak 2009 yılında geçiyor ama olaylar on sene öncesine dayanıyor. Iwatodai adlı şehirde yapılan bir takım deneyler sonucu büyük bir patlama meydana gelmiş ve “Dark Hour” yani Karanlık Saat adlı fenomen oluşmuştur. Günün bitişi ile diğer günün başlangıcı arasında, yani saat tam gece yarısını gösterince bir saatliğine Dark Hour meydana gelmektedir. Bunu günün 25. saati olarak da özetleyebiliriz. Dark Hour süregeldiği bir saat boyunca şehirdeki tüm insanlar tabuta dönüşür ve yaşananların farkına varmaz. Bir saat sonra da, Dark Hour sona erdiğinde normal yaşantılarına devam ederler. Tabuta dönüşmeyen insanlar ise “Shadow” yani gölge adlı yaratıkların hedefi olur ve ertesi gün normal yaşamlarına döndüklerinde duyarsız insanlara dönüşürler. Bu duyarsızlaşma olayına ise Apathy Syndrome (Duyarsızlık Sendromu) adı verilir ve doğal olarak kimse farkında olmadığı için Dark Hour ile ilişkilendiremez. Ayrıca şehrin ünlü Gekkoukan Lisesi karanlık saat boyunca Tartarus adında dev bir labirente dönüşmektedir. Dark Hour ve Tartarus ile karanlık saat zarfında tabuta dönüşmeyen lise öğrencileri Persona adındaki (bir nevi kişiliğin yansıması) varlıklarla mücadele etmeye çalışmaktadır.
Persona 3’ün PS2 oyununda tıpkı 4. Persona oyununda olduğu gibi ana karaktere kendi ismimizi vererek adeta kendimizi onun yerine koyarak kararlar alıyorduk. Arkadaşlarımızla biz eğleniyor, biz ders çalışıyor, bizler Tartarus’ta gölge avlıyorduk. Benim karakterimin adı da efsanevi Raffat Hengst’ti ve daime benim için öyle kalacaktır:) Animede ise karakterimizin adı Makoto Yuki. Raf- pardon Yuki talihsiz bir tren kazası yüzünden büyüdüğü şehir Iwatodai’a ancak gece yarısına yakın bir saatte varır. Yuki, ailesini on sene önceki kazada kaybetmiştir ve çeşitli akrabalarında kalarak yaşamına devam etmiştir. Yuki tam tren istasyonundan ayrılırken gece yarısı olur ve Dark Hour fenomeni meydana gelerek Yuki’nin etrafındaki herkesi tabuta dönüştürür. Nitekim Yuki çevresine pek aldırış etmez ve kalacağı yer olan yurda doğru yola koyulur. Yurda vardığında gizemli bir çocuk Yuki’ye bir kontrat imzalatır ve ortadan kaybolur. Akabinde yeni yurt arkadaşları ile tanışır ve çok geçmeden arkadaşlarının kullandığı bir gücün kendisinde de olduğunu fark eder: Persona…
Yaklaşık 1 saat 30 dakika süren “Spring of Birth” adlı ilk Persona 3 filmi benim beklentilerimi karşılayan bir anime filmi olmuş ama oyuna göre anime çok daha hızlı ilerliyor. Öncelikle ana karakterden bahsetmek istiyorum. Animede yaratılan Makoto Yuki, kesinlikle benim karakterim olan Raffat Hengst değil. Oyunda güçlü personalar elde edebilmek için arkadaşlarımızla güçlü ilişkiler kuruyor, okul kulüplerine katılıyor, ders çalışıyor, kısacası sosyal oluyorduk. Animede ise bu durum tam tersi. Yuki için “cool” bir hava yaratılmak istenmiş ama az konuşması ve konuştuğunda ise “fark etmez, olur, tamam, beni ilgilendirmez” gibi birkaç kelime konuşması açıkçası bana itici geldi. Böyle soğuk bir karakter olmasına karşın birden fazla personaya sahip olması da benim gözümde yanlış çünkü oyunda dediğim gibi ne kadar güçlü arkadaşlık ilişkileri kurarsak o denli güçlü personalara sahip oluyorduk ki Yuki’de bunlar hak getire. Bir – iki sahne hariç animede daima bir aksiyon havası hakim ve sosyalleşme namına hiçbir şey yok. Aksiyon sahnelerinden şikâyetçi değilim ama Persona’da arkadaşlık ilişkisinin de yeri önemlidir. Bakınız Persona 4 animesine; özellikle karakterlerin karaoke barda meyve suyu ile sarhoş olmaları sahnesi çok eğlenceliydi. İşte böyle eğlenceli olaylar maalesef Persona 3’te es geçilmiş. Buna karşın Persona serilerinin ortak karakteri olan Igor’un meşhur müziği eşliğinde “Yokoso waga Velvetto Roomu-eh” (Welcome to Velvet Room) demesi bir Persoan hayranına zaten yetiyor. Bunun üstüne tanıdık personalar ile başarılı savaş sahneleri izlenmeye değer.
Animenin çizimleri fazla abartılı olmasa da klasik anime çizimi tarzındalar. Abartılı saç modelleri yok ama her renk mevcut durumda. Tarz olarak ise gayet başarılılar ve özellikle Dark Hour saatinde atmosferin gözle görülür biçimde değişmesi tatmin edici. Aksiyon sahnelerinde de daha önce dediğim gibi sıkıntılı bir durum söz konusu değil. Müzikler Persona serilerinin her daim ağır toplarından birisi olmuştur ve oyundaki başarılı müzikleri anime filminde görmek beni mutlu etti. Daha animenin başında çalan ve Persona 3 oyununun ana müziği olan Burn my Dread başta olmak üzere tüm parçalar on numara.
Persona 3 The Movie 1: Spring of Birth hızlı ilerleyip ana konuya odaklansa da başarılı bir oyun uyarlaması olmuş. Ana karakterimiz Makoto Yuki “artiz” olsa da ilerleyen filmler için umut verdiğini söyleyebilirim. Bu arada, buradan yetkililere seslenmek istiyorum. Shin Megami Tensei yapımlarından Digital Devil Saga’nın da muhakkak en kısa zamanda animesini görmeyi çok isterim:)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Persona animesini çok duydum ama izleme fırsatım olmadı. Güzel incele yazı olmuş bu yazının üzerine animeyi izlemek gerek.
YanıtlaSil