ANİME İNCELEMELERİ SAYFASI

 Dungeon ni Deai wo Motomeru no wa Machigatteiru Darou ka yada Türkçeye çevirmek istersek: 'Zindandan Kız Kaldırmak Yanlış mı?'.İsmi az da olsa merak uyandırdı bende ve bri göz attığımda konu bazında zevkli bir anime olucağını düşünüp başladım. Hikayemiz Orario adlı bir kasabada geçmektedir. Tanrılar dünyaya inmiş ve kendi güçlerini dünyada kullanmayacaklarını belirten bir kural koymuşlardır. Tanrılar insanlara zindanlardaki canavarları öldürebilmelerini sağlayan 'tanrının lütfunu' verirler ve karşılığında verdikleri insanlar gücü aldıkları tanrının ailesine katılırlar. Bu insanlara maceraperest adı verilir. Marceraperestler, öldürdükleri canavarlardan düşen elmas ve eşyaları satarak hem kendilerini güçlendirecek eşyalar alırlar hem de ailelerinin maddi gücüne katkı sağlamış olurlar. Girdikleri her zorluk onların seviyelerini yükselterek güçlenmelerini sağlamaktadır. Bell Cranel ise güçsüz, çelimsiz ve maceraperest olmaya yeni başlamış bir gençtir. Hestia ailesinin de tek üyesidir. Durum bu olunca ailesi diğer ailelere göre daha fakir bir konumdadır. Bell, bir gün zindanda avlanırken zindanın o katına ait olmayan bir "minator" çıkagelir ve heyecandan donakalan Bell'i son anda "kılıç prensesi" olarak anılan güçlü ve bir o kadarda ünlü Aiz Wallestein kurtarır. Aiz'i ilk gördüğü anda ondan çok etkilenir ama yaşadığı olayın korkusundan zindandan kaçar. Bu yaptığı davranıştan utanç duyan Bell, hem Kılıç Prenses'ine ulaşmak hem de tanrıçası Hestia'ya daha iyi bir hayat sağlayabilmek için güçlenmeyi kafasına koyar ve hikayemiz başlar.

Animenin daha çok Sword Art Online, Log Horizon veya Overlord gibi oyun konulu animelerde gördüğümüz seviye sistemini yaşayan bir evrene uyarlaması çok hoşuma gitti. Ayrıca Hermes, Hephaistos gibi mitolojiden aşina olduğumuz isimlerin animede kullanılması ayrı bir güzellik katmış ve animeye ısınma aşamasında kolaylık kattığını düşünüyorum.

Animenin çizimlerini beğendim diyebilirim. Renkli çizimleri animeye güzel bir hava katmış. Karakter çizimlerinde her karaktere, özellikle tanrılara bir hava katılmaya çalışılmış ki benim gözümden bunu başarmışlar. Mekan çizimleri çok detaya inilmeden sade çizilmiş. Bunun animeye bir katkısı yada zararı olduğunu düşünmüyorum ama yine de özellikle zindanları daha ilgi çekiçi yapabilirlermiş. Karakterleri de çizimleri kadar canlı özellikle tanrıça Hestia. Animenin başından sonuna kadar kendini sevdiren Hestia, Bell'e olan sevgisi ve tatlı tavırlarıyla yüzünüzü güldüreceğini düşünmekteyim. Onun dışında diğer tanrıların tavırlarındaki alaycılıkta animeye güzel bir tat katmış. Komedi dozunun sizi sıkmayacak şekilde ayarlanması animeye artı puan olarak dönüş yapıyor.

 Konusu itibariyle ilgimi çeken bir animeydi. İyi işlenmesi halinde büyük bir potansiyel taşıdığına inanıyordum. Animenin ilk bölümleri gerçekten beklentimi karşıladı. Eğlenceli ve heyecanlıydı. Sonraki bölüme direk geçiş yapmanızı sağlayan anlar vardır ya, öyleydi. Gelelim ipin ucunun koptuğu noktaya. Benim düşünceme göre bu tarz seviyeye bağlı animelerde "power up" yani karakterin güçlenme zamanlamaları büyük önem taşır. İzleyiciyi sıkmadan ya da garipsemesini sağlamadan yapılmalıdır. Dungeon ni Deai wo Motomeru no wa Machigatteiru Darou ka bu konuda benim görüşümde sınıfta kaldı. Animenin başlarında bunu iyi yaptılar ama ilerleyen dönemlerde bunu fazla kaçırdılar. Vitesi adeta 1'den 5'e taktıklarını hissettim. Bunun için hazırlık yapsalar da yeterli bulmadım. Böyle bir olay yapmak istiyorlarsa da on üç bölümde yapmaları animeyi izlerken bazen ne oluyor hissiyatı yarattı bende. Bu hatanın animenin sonraki sezonlarını da etkileyebileceği görüşündeyim.

Özetle her ne kadar konu akışını ayarlayamamış olsalar da eğlenceli bir anime olmuş. Birçok yönden bakıldığında başarılı bir seri. Animeyi izlerken yüzünüzde ister istemez mutlu bir gülümseme bırakıyor çoğu zaman. Puan verirken çok zorlanmama rağmen maalesef bu puanın üstüne çıkamadı ama izlemediyseniz ve izleyecek bir şey bulamıyorsanız sizi kısa bir süre meşgul edebilir.