• Ağustos 14, 2022

    Yönetmen: Isao Takahata
    Stüdyo: Tokyo Movie Shinsha
    Tür: Aksiyon, Macera, Komedi
    Yapım Yılı: 1971
    Bölüm Sayısı: 23
    Anime Puanı: 10/6

     
    1971-72 yılları arasında, her Pazar 19:30’da televizyon ekranlarında yayınlanan bu animeyi biliyorsanız; ya yaşlı ve Japon bir akrabanız var, ya anime izlemeyi gerçekten çok seviyorsunuz ya da sadece, Maurice Leblanc’ın 1907 tarihli Arsene Lupin öykülerini okudunuz; hoşunuza gitti ve uyarlamalarının izini sürerek buraya kadar ulaştınız. Belki de hiçbiri değil. Bilmiyorum ve sizin de bilmediğinizi varsayarak serinin konusuna geçiyorum: Lupin III (Rupan Sansei), meşhur hırsız Arsene Lupin’in torunudur. Ailesinden tevarüs ettiği hırsızlık mesleğini aynı başarıyla devam ettirdiği için Müfettiş Zenigata’nın bir numaralı hedefi haline gelir ve ikisi arasında bitimsiz bir “kedi-fare” ilişkisi peyda olur. Zenigata haricinde de bir yığın düşmanı olan Lupin; bu 23 bölümlük kovalamacada, gerek zekası, gerekse ekip arkadaşları sayesinde her defasında, düştüğü zorlukları aşıp bir şekilde paçayı kurtarır.

    İlk izlenimim -direkt söylemek gerekirse- kötüydü zira açılış parçasını hiç sevmedim. Özensiz olduğundan değil. Bilakis, akılda kalıcı bir melodi için uğraşmışlar. Ancak içinde elle tutulur bir söz yok. Enstrümantal desen o da değil. 2 dakikayı bulmayan opening boyunca 24 defa “Lupan”, 13 defaysa “Lupan dı törd” deniyor. Evet, saydım çünkü bu lüzumsuz tekrar sinirimi bozdu. Ayrıca aynı parçanın “scat singing” kısımları yavaşlatılıp, seri içinde de kullanılmış ki bu resmen faciaydı. Şöyle düşünün: Sahne hüzünlü. Karakterlerin başı öne eğik ve herkes kara kara düşünüyor. Derken, güçsüz ve ince bir erkek sesi, 1 oktavı geçmeyecek aralıkta, 30 saniye boyunca kulağınıza “davadavadava” diyor. Hoşunuza gider miydi? Benim gitmedi. İşin acı tarafı, bunu becerebildikleri hâlde yapmamaları zira kapanış parçası gayet güzel ve uyumluydu. Demek ki bu bir tercih. 16. Bölümde ise karşıma yeni bir opening çıkınca heyecanlandım. Tam “Oh be, sonunda düzgün bir şey dinleyeceğim” derken, Charlie Kosei söze girdi: “Rrrupan, Rrrupan, Rrrupan!” Hasbinallah… 


    Müzikleri bir yana bırakırsak Lupin III, diğer birçok konuda, yılına göre kısmen başarılıydı bence. Bilhassa çizimlerini ve karakter tasarımlarını çok sevdim. Mekân detayları; duvarlara tesir eden rutubetten tutun, renklerin gölgeye göre ton değiştirmesine kadar titiz düşünülmüş. Karelerin tek tek, her açısıyla, bu denli iyi planlanması çok hoşuma gitti. Öyle ki bazı yerlerde durdurup, görüntüyü bir tablo gibi inceledim. Mekânın haricinde, karakter çizimlerinin orijinalliği de ayrı bir güzeldi. Biçimsiz kafalar ve absürt yüz şekilleri kullanarak, gerçekliği mizah yoluyla seyreltmeyi başarmışlar. Bunların yanında, tasarımla alakalı en sevdiğim detay vücut kıllarıydı. Özellikle Lupin’in ve Jigen’in, yeni nesil animelerdeki tüysüz erkeklerin aksine, benim gibi kıllı ve yamuk yumuk tipler olması, onlarla bağ kurmamı kolaylaştırdı.

    Animelerle kurduğum bağ genellikle -ve bittabi- tek taraflıdır. Fakat bu sefer karşılıklıydı gibi hissettim zira eleştirdiğim unsurların birçoğu, ilerleyen bölümlerde düzeltildi. O yüzden, benim için Lupin III’ün en sevdiğim bölümleri, son 7-8 bölümüydü diyebilirim çünkü ilk bölümlere göre daha fazla bilinmeyene sahipti ve bu sebeple daha akıcıydı. Şayet yan karakterler de yeteri kadar kullanılsaydı, muazzam bir iş olabilirdi. Ancak Jigen, Goemon ve Fujiko gibi sevilesi karakterlerin potansiyeli adeta çöpe atıldı. Halbuki bu karakter tiplerini birçok eserde görürüz. Sherlock Holmes’ü ele alalım mesela: Lupin’i Holmes, Jigen’i Watson, Goemon’u Mycroft ve Fujiko’yu da Irene Adler olarak (ki ikisi de tam bir femme fatale figürüdür) görebiliriz. Benzer bir matematiğe sahipler. Lakin anime, elindeki bu sağlam temeli kullanmamış. O yüzden birçok bölüm maalesef sıkıcıydı. 
     

    Lupin III, 50 yıl önce final yapmış bir anime olarak, -tahmin edeceğiniz üzere- çoğu noktada eski oluşunu hissettiriyor. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Hatta aksine; diyaloglardaki bayat espriler, seiyuuların (seslendirme sanatçılarının) Yeşilçam misali abartılı oyunculuğu ve her bölümün sonundaki o, sonuca ulaşma ve ders çıkarma hissiyle birlikte gayet sevimli geldi bana. Ancak günümüz teknikleriyle değerlendirildiğinde çoğu kişi için demode kalabilir. O nedenle; eğer izleyecekseniz, beklentinizi düşük tutmanızda fayda var. Sağlıcakla :)
     

    0 comments

  • Copyright © 2013 - Nisekoi - All Right Reserved

    ANİME İNCELEMELERİ SAYFASI Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan