• Temmuz 15, 2023

    Yönetmen: Isao Takahaya
    Stüdyo: Toei Animation
    Tür: Macera, Dram
    Yapım Yılı: 1968
    Bölüm Sayısı: Film
    Anime Puanı: 3.5

     
    İngilizce adıyla Horus: Prince of the Sun (Güneş Prensi Horus), küçük bir İskandinav köyünde, balıkçı babasıyla yaşayan Horus’un macerasını konu alıyor. Horus bir gün köyde kurtlarla dövüşürken, omzuna kılıç saplanmış bir taş devine (Mogue) rastlar. Dev, Horus’a kurtlar konusunda yardım eder, Horus da devin omzundaki -sonrasında “güneşin kılıcı” olduğunu anlayacağımız- kılıcı çıkarır. Tam bu esnada babasının ölmek üzere olduğunu öğrenince eve döner. Ölüm döşeğindeki babası, Horus’a yıllar önce zalim bir büyücünün (Grunwald) gazabına uğrayan ve bu sebeple terk etmek zorunda kaldıkları asıl köyünden bahseder. Bunları duyan Horus, köyü bulmak ve o büyücüden intikam almak için yola çıkar. Ancak başına gelecek onca şeyden habersizdir.

    Taiyou no Ouji: Horus no Daibouken, çocuklar için hazırlanmış bir anime. Öncelikle bunu belirteyim. O yüzden içindeki fabl havasını, farklı kültürlerin efsanelerinden esintiler taşımasını vs. anlayabiliriz lakin bu kadar öğenin aynı anda kullanılması bir miktar kargaşa yaratmış. Oyunda bölüm geçmek için tüm tuşlara basılmış gibiydi. Hayvanlar hikayeye yerli yersiz müdahil oluyor; hem Kral Arthur’dan hem de Thor’dan özellikler taşıyan karakterimiz, birçoğu İbrahim Tatlıses’e benzeyen Norveç’li köylülerin gözüne girmeye uğraşıyor; köylğler gün aşırı -ve sebepsiz- kutlamalar yapıyordu. Hikayenin ilerleyen safhalarında ise bu masalsı hava, yerini psikolojik öğelerin ağır bastığı koyu tonlara bırakıyordu. Bütün bu karışıklık yüzünden, animede hiçbir bütünlük hissedemedim. 
     

    Hikayedeki kargaşa, beraberinde aceleciliği de getiriyor sanırım. Bütün öğelerin bir buçuk saate sığdırılmak istendiği ve bunu yaparken birçok sahnenin özensizce yazılmış olduğu barizdi. Olayları birbirine bağlamak için üstünkörü yazılmış zorlama diyaloglar ve palas pandıras sahne geçişleri, izleyiciyi hikayenin içine çekebilecek çoğu yerdeki duyguyu öldürmüş bence. Duygulanabilmemiz için ihtiyacımız olan “bağlam”, animenin ne hüzünlü ne de sevinçli sahnelerinde tam olarak inşa edilmiş. Oysaki yapılan bir kutlamayı, karakterlerin yanı sıra biz izleyiciler de hak etmeliyiz. Yani mücadelenin aşamalarına ve bu esnada karakterlerin yaşadığı dışsal ve içsel çatışmalara şahit olmalıyız. Yoksa kimin neyi kutladığı bizi çok da enterese etmez. Filmde yalnızca Hilda’nın iç çatışmasına tanıklık ediyoruz. Diğer karakterlerin motivasyonları ise havada kalıyor. Hikayenin içine giremeyişimin en büyük sebebi, işte bu tür kopukluklar oldu.

    Çizimleri, çağdaşı Disney animasyonlarının bir hayli gerisindeydi fakat bu durum beni çok rahatsız etmedi. Hatta animenin genelindeki sadelik yer yer hoşuma bile gitti diyebilirim çünkü yapım sırasında yaşanan bütçe sıkıntıları, -muhtemelen- ekibi yaratıcı çözümlere sevk etmiş. Örneğin 29. Dakikada, gümüş kurtların köye dadandığı savaş sahnesinde, akışkanlık bir anda kesiliyor ve peş peşe sıralanmış donuk kareler görüyoruz. Tam her şey slayt gösterisine döndü derken, ses efektleri ve müzikler devreye giriyor. Böylece az malzemeyle de hikayenin gerekli parçalarını korumayı başarıyorlar. Takdir edilesi bir çözüm. Hem bu sahnede hem de anime boyunca kullanılan müzikler de gayet güzeldi. Açılış parçasındaki çocuk korosu olsun, Hilda’nın arp çalarak söylediği şarkılar olsun; filmin geçtiği coğrafyayla uyumlu ve tatlıydı. Tatlı olan bir diğer detay ise hayvan tasarımlarıydı. Özellikle Coro ve Chiro, görünüşleri ve sesleriyle birer sevimlilik abidesiydi. Onları daha çok görmek isterdim. 
     

    Animedeki sesler genel olarak iyi başlamıştı. Gümüş kurtların iniltileri, rüzgar uğultuları, deniz dalgalarındaki köpüklenmeler gibi ortam sesleri gayet hoştu. Sadece taş devin (Mogue’un) sesini ilk duyduğumda, seiyuu’ların (seslendirme sanatçılarının) kalitesinden şüphe etmiştim. Üstüne bir de 4-5 yaşlarındaki bir kız çocuğundan, nezle olmuş yetişkin kadın sesi çıktığında endişem daha da artmıştı. Gelgelelim diğer karakterlerin seiyuu’ları gayet iyi olduğu için kulağım bütün seslere alıştı, sorun edesim gelmedi.

    Yapım yılı ve Isao Takahata ile Hayao Miyazaki’nin o yıllarda henüz pek deneyimli olmamaları hasebiyle animedeki çoğu kusuru görmezden gelmek istiyorum fakat bu iki usta ismin diğer şahane işleri dururken, bu filmi önermem pek uygun olmaz. Taiyou no Ouji: Horus no Daibouken, güzel birkaç aksiyon koreografisi ve sevimli hayvanları dışında, alternatiflerinin oldukça gerisinde kalmış bir yapım. O yüzden naçizane önerim (eğer eski animeler üstüne araştırma falan yapmıyorsanız) listenizdeki diğer animelere öncelik vermeniz yönünde. Sağlıcakla :)
     

    0 comments

  • Copyright © 2013 - Nisekoi - All Right Reserved

    ANİME İNCELEMELERİ SAYFASI Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan