• Eylül 30, 2024

    Yönetmen: Kenji Nakamura
    Stüdyo: Toei Animation
    Tür: Komedi, Psikolojik
    Yapım Yılı: 2009
    Bölüm Sayısı: 11
    Anime Puanı: 10/8,5

    Nevi Şahsına münhasır kişiliği ve olağandışı tedavi yöntemleriyle nam salmış psikiyatrist İchirou İrabu, gerçeküstü dizayn edilmiş kliniğinde; seksi hemşiresi Mayumi ile birlikte hasta görmektedir. Birbirinden (nispeten) bağımsız ilerleyen 11 bölüm boyunca; OKB, belonefobi, panik bozukluğu, psikojenik priapizm, narsistik kişilik bozukluğu ve daha birçok psikiyatrik hastalığa deva bulunur. Her tedavi süreci, Hemşire Mayumi’nin vitamin (!) iğnesiyle başlar ve Doktor İrabu, her bir vakada, etik ve estetiğin sınırlarını zorlayarak şapkadan tavşan çıkarmayı başarır.

    “Kuuchu Buranko”, kelime anlamıyla “trapez” demek. Hani şu sirklerde cambazların kullandığı var ya, ondan. Nitekim ilk bölümde de uyku bozukluğundan muzdarip bir trapez sanatçısı görüyoruz. Haliyle, sirkteki işini de kötü etkiliyor bu durum. Yukarıda, bölümlerin birbirinden “nispeten” bağımsız olduğunu söylemem, dikkatli izleyiciler için bir sürprizbozan (spoiler) olmayacaktır zira hastanın çalıştığı sirkteki bazı kişiler, ilerleyen bölümlerde karşımıza çıkıyorlar. Sonraki bölümler için de aynı şey söz konusu. Bu bakımdan seri, bir “foreshadowing” zinciriyle ilerliyor diyebiliriz. Belki de bu kullanım, psikopatolojilerin küçük örneklemlerde yoğunlaştığına dair bir vurguydu. Yahut yalnızca “foreshadowing”di, bilemiyorum. Seri, anlam çıkarmaya bir hayli müsait. 

    Anime boyunca çok fazla metafora rastlıyoruz ve her bir metafor, farklı yorumlara açık. Örneğin Kuuchu Buranko’nun en orijinal özelliği, insan figürlerinin, çizgilerin yanı sıra, seiyuu’ların (ses aktörlerinin) kamera görüntüleriyle de desteklenmesiydi. Çizimlerin ve video’nun spesifik zamanlarda geçişli olması, gerçekliğin katman katman açıldığı hissini uyandırdı bende. O yüzden kapanış müziğinde sözü geçen “Shangri La” (Ebedi mutlulukla dolu, izole bir kurgusal yerleşim yeri), serinin farklı gerçekliklerine şık bir referans olmuş diyebilirim. Anime bu yönüyle -her ne kadar odağı burada olmasa da- bana, Richard Linklater’ın Waking Life’ını hatırlattı.

    Seride çok sevdiğim bir diğer metafor ise figüranların kağıt gibi çizilmiş olmalarıydı. Bedenleri gibi hareketleri de kağıtvari olan bu 2 boyutlu insanların, hikayelere katkıları bulunmadığı için, karakter derinlikleri de yoktu. Bu eksikliklerinin geometrik olarak da gösterilmesi bence çok zekice bir hareket. Tabii ki animedeki sembolizm bunlarla sınırlı değil. Bizzat Doktor İrabu’nun; oyuncak ayı, küçük kız çocuğu ve genç erkek olmak üzere üç farklı formu bulunuyor. Şahsen, bu formları “id-ego-süperego” şablonuna oturtmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Zaten gereği de yok, bırakayım ötesini uzmanlar analiz etsin. Gerçi bu seriyi ruh sağlığı alanında yetkin biri izlediğinde, göreceği şeyleri merak ediyorum. Örneğin; cinsel organına kalınca bir kitap düşen adamın, gökdelene devasa bir aile fotoğrafının düşüşüyle sembolize edilmesi, nasıl yorumlanabilir? Bu çözümlemeleri, fallik obje ve dikey mimari arasındaki ilişkiyi görebilen ehil gözlere bırakıyor ve animenin en sevmediğim kısmına geçiyorum. 


    Kuuchu Buranko’nun parlak yeşil ve pembe renk ağırlıklı, cafcaflı bir görünümü var. Kıyafetler, dekorlar, görsel efektler… Her şey canlı ve şaşaalı. Gelgelelim sekiz bölüm boyunca bu kadar cart bir pembe ve yeşil kullanımı beni çok yordu. Boğuldum resmen. Bir noktada (özellikle hikayelerin karanlık kısımlarında) koyu tonlar görmek, gözümü dinlendirmek istedim. Bu isteğim son üç bölümde bir nebze karşılandı diyebilirim. Ya da belki benim gözüm alıştı, bilemiyorum. Ancak seriye devam edip etmemek konusunda beni en kararsız bırakan husus buydu. Çok şükür ki 9. bölümde bu da geçti. Animenin genel tarzına alıştım. Absürt mizahına da yer yer güldüm. Hatta sahne aralarındaki beklenmedik efektler, bana biraz Natural Born Killers’ı (1994) hatırlattı (o filmi de ayrıca tavsiye ederim). Ne tezattır ki bu kadar sıradışı, frapan bir yapıya sahip animenin, “opening” ve “ending” kısımları oldukça sadeydi: 2000’ler Japon Pop müziği tınıları, dile dolanan bir melodi, seriyle uyumlu sözler ve klip… Bence şık bir seçim olmuş.

    Her ne kadar “avangart” animeleri çok sevsem ve içerikten/mesajdan ziyade sunumu öncelesem de, yer yer “eee ne anlatıyorsun şimdi?” dediğim oluyor. Kuuchu Buranko’yu izlerken de oldu. Sembolize edilen şeylerin hikâyeye oturmadığını, bazen sadece marjinallik çabasında olunduğunu vehmettim. Ne var ki seri, kalbimi yine son dakika golleriyle kazandı. Bilhassa final bölümündeki dokunaklı anlatımıyla toplum eleştirisini yaptı; hastalıklara yönelik şefkatli mesajını verdi ve atageldiği tüm düğümleri çözdü. Böylece bana da, bu tuhaf animeyi sizlere tavsiye etmek düştü. Sağlıcakla :)

    0 comments

  • Copyright © 2013 - Nisekoi - All Right Reserved

    ANİME İNCELEMELERİ SAYFASI Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan