Yönetmen: Toshihisa Yokoshima
Stüdyo: Sunrise
Tür: Macera, Bilim Kurgu
Yapım Yılı: 2024
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/9
Stüdyo: Sunrise
Tür: Macera, Bilim Kurgu
Yapım Yılı: 2024
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/9
İtiraf edeyim, “Sand Land” ismini ilk duyduğumda aklıma şu Japonların bir zamanlar PS1’de çıkan absürt çöl yarış oyunları geldi. Meğer işin ucunda Akira Toriyama varmış da haberim yokmuş. Evet, yanlış duymadınız; Dragon Ball’un, Arale’nin ve benim çocukluğumun arkasındaki büyük usta Toriyama'nın 2000 yılında tek cilt olarak yayınladığı bu mini manga eseri, yıllar sonra anime uyarlamasıyla karşımıza çıktı. Çizimleri görür görmez bir şeyler içimi kıpır kıpır etti. O yuvarlak burunlar, iri gözlü iblisler, makineli tüfeğin gövdeye ters orantısı… Evet, bu tam bir "Dragon Ball" havasıydı. Şaşırdım mı? Hayır. Sevindim mi? Fazlasıyla.
Burada biraz duralım. Çünkü garip bir ironi bizi bekliyor: Aynı isimde bir oyun var, evet. Ve bu oyun, şu an ülkemiz Türkiye’de ve Rusya’da PlayStation Store'da satışta değil. Eserin animesi ise Disney+ gibi büyük bir platformda çatır çatır izlenebiliyor. Yani içinde iblis var diye oyunu yasaklayan kafalar, aynı içeriği dizide serbest bırakmış. Neyse, artık bu çelişkiyi “kral çıplak” gibi görüp gülümseyerek geçiyoruz. Eğlenmeyi seven bürokrasiye selam olsun.
Hikâyemiz Sand Land adında kocaman, kurak, kavruk bir coğrafyada geçiyor. Eski savaşlar ve kıtlık yüzünden nehirler kurumuş, ağaçlar göçmüş, derelerden eser kalmamış. Tüm suyu elinde tutan kibirli ve açgözlü bir kral ise milleti susuz bırakmakla meşgul. Kendisinin su fiyatlarını arttırmak dışında başka bir önceliği yok. Bildiğin suyu gramla satıyor. İşte böyle bir ortamda, küçük bir kasabanın iyi kalpli şerifi Rao bir gün bir su kuşu görüyor. Bu kuşlar normalde sadece su kenarında yaşarmış. “Demek ki yakınlarda saklı bir su kaynağı var,” diyor Rao ve hemen elini taşın altına koyuyor. Ama bu taş biraz büyük; bu yüzden gidip iblis köyünden yardım istemeye karar veriyor. Bu noktada tanışıyoruz serinin bel kemiği karakterleri ile. Küçük ama çılgın iblis prensi Beelzebub, adı gibi işlevi de “Hırsız” olan sempatik yoldaşımız ve tabii ki Rao’nun kendisi. Bu üçlü su yatağını bulmak için yola çıkıyor ama işler çabuk karışıyor. İlk çöl çatışması, ilk mekanik araç kovalamacası derken macera başlıyor.
Burada biraz duralım. Çünkü garip bir ironi bizi bekliyor: Aynı isimde bir oyun var, evet. Ve bu oyun, şu an ülkemiz Türkiye’de ve Rusya’da PlayStation Store'da satışta değil. Eserin animesi ise Disney+ gibi büyük bir platformda çatır çatır izlenebiliyor. Yani içinde iblis var diye oyunu yasaklayan kafalar, aynı içeriği dizide serbest bırakmış. Neyse, artık bu çelişkiyi “kral çıplak” gibi görüp gülümseyerek geçiyoruz. Eğlenmeyi seven bürokrasiye selam olsun.
Hikâyemiz Sand Land adında kocaman, kurak, kavruk bir coğrafyada geçiyor. Eski savaşlar ve kıtlık yüzünden nehirler kurumuş, ağaçlar göçmüş, derelerden eser kalmamış. Tüm suyu elinde tutan kibirli ve açgözlü bir kral ise milleti susuz bırakmakla meşgul. Kendisinin su fiyatlarını arttırmak dışında başka bir önceliği yok. Bildiğin suyu gramla satıyor. İşte böyle bir ortamda, küçük bir kasabanın iyi kalpli şerifi Rao bir gün bir su kuşu görüyor. Bu kuşlar normalde sadece su kenarında yaşarmış. “Demek ki yakınlarda saklı bir su kaynağı var,” diyor Rao ve hemen elini taşın altına koyuyor. Ama bu taş biraz büyük; bu yüzden gidip iblis köyünden yardım istemeye karar veriyor. Bu noktada tanışıyoruz serinin bel kemiği karakterleri ile. Küçük ama çılgın iblis prensi Beelzebub, adı gibi işlevi de “Hırsız” olan sempatik yoldaşımız ve tabii ki Rao’nun kendisi. Bu üçlü su yatağını bulmak için yola çıkıyor ama işler çabuk karışıyor. İlk çöl çatışması, ilk mekanik araç kovalamacası derken macera başlıyor.
Seri kendi içinde iki parçaya ayrılıyor. İlk altı bölüm tam anlamıyla “Sand Land” modunda, klasik çöl temalı bir RPG oynuyor gibi. Ancak yedinci bölümle birlikte ton değişiyor. Artık Forrest Land’deyiz. Bu yeni topraklarda bir darbe olmuş, işler karışmış, kötülüğün vücut bulmuş hali olan Muniel sahneye çıkmış. Kendisi bir melek ama karakter iblislere taş çıkartır. Muniel karakteri ilginç. Hem karikatürize hem de rahatsız edici. Hele bir mimikleri var ki, sanki “beni döv” diye ekrandan bağırıyor. Açıkçası Forrest Land kısmına geçtiğimizde başta bir duraksadım. “Yok abi, burada tempo düştü” dedim kendi kendime. Ama sonrasında hikâye yine toparlandı. Final bölümlerine doğru yeniden gaza bastı ve beni ekran başında tuttu.
Çizimlerin Toriyama koktuğunu söylemeye gerek yok ama bir kez daha vurgulayalım: Karakter dizaynları, özellikle iblisler, eski Dragon Ball döneminden fırlamış gibi. Beelzebub'un babası Lucifer, bildiğin Dragon Ball'daki Dabura’nın yeğeni falan olabilir. Hatta aralarında mangal yapmışlıkları da vardır bence :) Renk paleti ne çok pastel ne de çok koyu – tam dengede. Animasyon akıcı, çatışma sahneleri keyifli. Müziklere gelirsek... Hani kötü değil ama öyle akılda kalıcı bir açılış ya da kapanış yok. Arka fon müzikleri iş görüyor ama bir “Cha-La Head-Cha-La” etkisi beklemeyin. Muniel’in tasarımı ise ciddi anlamda gıcık. Yani öyle bir yüz yapısı var ki, sırf tipiyle sahneyi domine ediyor. Sanatçı “izleyici nefret etsin” demişse, olmuş.
Sand Land, belki de beklentisiz başladığım ama içimi ısıtan ender animelerden biri oldu. O eski Toriyama havası, o klasik iyilik-kötülük çatışması, o çölün ortasında geçen sade ama içten yolculuk bana eski günleri hatırlattı. Belki de çocukken Dragon Ball izlerken hissettiğim o “saf macera” ruhu tekrar canlandı. Kısacası, Sand Land beni hem eğlendirdi hem de hafiften nostaljiyle tokatladı. Seriyi gönül rahatlığıyla herkese öneriyorum. Su gibi akan, çöl gibi kurutmayan bir macera sizi bekliyor.
Çizimlerin Toriyama koktuğunu söylemeye gerek yok ama bir kez daha vurgulayalım: Karakter dizaynları, özellikle iblisler, eski Dragon Ball döneminden fırlamış gibi. Beelzebub'un babası Lucifer, bildiğin Dragon Ball'daki Dabura’nın yeğeni falan olabilir. Hatta aralarında mangal yapmışlıkları da vardır bence :) Renk paleti ne çok pastel ne de çok koyu – tam dengede. Animasyon akıcı, çatışma sahneleri keyifli. Müziklere gelirsek... Hani kötü değil ama öyle akılda kalıcı bir açılış ya da kapanış yok. Arka fon müzikleri iş görüyor ama bir “Cha-La Head-Cha-La” etkisi beklemeyin. Muniel’in tasarımı ise ciddi anlamda gıcık. Yani öyle bir yüz yapısı var ki, sırf tipiyle sahneyi domine ediyor. Sanatçı “izleyici nefret etsin” demişse, olmuş.
Sand Land, belki de beklentisiz başladığım ama içimi ısıtan ender animelerden biri oldu. O eski Toriyama havası, o klasik iyilik-kötülük çatışması, o çölün ortasında geçen sade ama içten yolculuk bana eski günleri hatırlattı. Belki de çocukken Dragon Ball izlerken hissettiğim o “saf macera” ruhu tekrar canlandı. Kısacası, Sand Land beni hem eğlendirdi hem de hafiften nostaljiyle tokatladı. Seriyi gönül rahatlığıyla herkese öneriyorum. Su gibi akan, çöl gibi kurutmayan bir macera sizi bekliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder