Moyashimon İncelemesi

Yönetmen: Yuuchirou Yano
Stüdyo: Telecom Animation Film, Shirogumi
Tür: Komedi, Slice of Life
Yapım Yılı: 2007
Bölüm Sayısı: 11
Anime Puanı: 10/8

Kulaklarımızın diğer canlılara oranla çok da iyi işitmemesi bir nimet. Kalbimizin atışını, damarlarımızdaki kanın şırıltısını, iskeletimizin gıcırtılarını biteviye duymak korkunç olurdu. Çok şükür ki duymuyoruz. Burnumuz da her kokuyu almıyor; aldıklarına bile bir müddet sonra duyarsızlaşıyor. Yine ne mutlu ki her şeyi göremiyoruz vs… Gelgelelim baş karakterimiz Sawaki bizim kadar şanslı değil. Küçüklüğünden bu yana bir özel güçle, hatta bir lanetle yaşıyor: Milyon dolarlık mikroskoplarla ancak tespit edilen canlıları çıplak gözle görebilmek. Hem de gerçek renkleriyle, tam oldukları gibi.

Yaşı geldiğinde aile evinden ayrılıp Tokyo’daki tarım üniversitesine başlıyor ve kendini mikropların membaında buluveriyor. Giochi bakterisinden küf mantarına, Salmonella’sından koli basiline kadar envai çeşit mikroorganizmayla yolu kesişiyor; aynı süreçte edindiği arkadaşlar ve etrafındaki bilumum insanın Sawaki’nin bu yeteneğine verdiği tepkiler eşliğinde, Moyashimon izleyenlerine 11 bölümlük bir “zirai macera” vadediyor.

Anime bizi yumuşak çizgiler ve hafif renklerle karşılıyor; yani göz yormayan, sade bir çizim tarzı var. Karakter tasarımları da aynı ölçüde abartıdan uzak. Yalnızca Sawaki’ye kol kanat geren Profesör Itsuki’nin ağzı yok. Ağzının yerinde, ten rengi bıyığımsı bir yumak görülüyor. Başka ilginç tasarımlar da yer yer ortaya çıkıyor fakat sürprizleri bozmayayım diye şimdilik bununla yetinelim. 

Mevzubahis sadelik; çizim tarzının yanı sıra ses efektleri, seiyuu’ların (seslendirme sanatçılarının) performansları ve seri içi müzikleri için de geçerli. Bu yüzden Moyashimon’u izlerken hiç yorulmadım. Aksine, hikâyenin anlatım biçimi oldukça huzurlu ve sevimli geldi. Tabii bu “sevimliliği” perçinleyen en büyük faktör mikrop tasarımlarıydı. Sesleri inceltilmiş, güler yüzlü mayalama makineleri…

Bir de açılış ve kapanış parçalarında bu mikrop figürlerinin balonlarını yapmışlar. Her seferinde tekrar tekrar izledim. Şarkıların sözleri de güzeldi. Stop-motion tekniğiyle balondan mikropların dans ettirildiği klip de güzeldi. Güzeldi vesselam. Ek olarak, kapanış parçalarından sonra “mikrop tiyatrosu” adındaki 45-50 saniyelik kesitleri izlemek de bir o kadar keyifliydi. Yarı müsamere, yarı belgesel tadında.

 
Seriyi şu ana kadar fazla “minnoş” tanıtmış olabilirim fakat daha ilk bölümden itibaren (bilhassa midesi hassas olanlar için) tetikleyici öğelere rastlayabiliyoruz. Benim için bunlar hiç problem olmadı; lakin uyarmam gerekir ki Moyashimon hatırı sayılır miktarda “iğrenç” sahneye sahip. Meraklılar için şuraya iki anahtar kelime bırakıyorum: “Kiviak” ve “Surströmming”. İlkel sake üretim tekniklerinden de bahsedebilirim ama o kısımda ben bile bir miktar iğrendim. Ancak yine de bu detaylar beni farklı gıda üretim tekniklerini araştırmaya sevk etti. Öyle ki izlerken bölümleri sık sık durdurup ilgili konularda yazılar okudum. Acayip şeyler öğrendim. Anime bu açıdan da beğenimi kazandı. Ne var ki sıkıldığım zamanlar da oldu; çünkü karakterlerin birbiri ardına teknik terimler saymaları yer yer ilgimi dağıttı. Bu da ufak bir eksisi diyebiliriz. 

Beni asıl hüsrana uğratan kısım ise senaryonun aceleciliğiydi. Sanırım bunda 11 bölüm olması da etkili, fakat yine de bu duruma uygun bir tempo belirlenebilirdi. Mesela hepimiz bir yapım izlerken “Bu karakter neden böyle davranıyor?” diye düşünürüz. Çoğunlukla da bunun nedenlerini ilerleyen bölümlerde, “backstory”ler yoluyla anlarız. Ne var ki Moyashimon’da bölüm sayısı az olduğu için verilmeye çalışılan karakter arka planlarında telaşlı bir anlatım hakimdi. Birbirinin peşi sıra, nefes boşluğu olmadan gelen detaylar beni bir izleyici olarak içine almayı başaramadı. Ha, yorulmadım ama karakterlerin tabiri caizse “bodoslama” derinleştirilmeye çalışıldığını hissettiğim için çoğu duygudan uzak kaldım.

Finalini ise, tüm aceleciliğine rağmen sevdim diyebilirim. Hatta tadı damağımda kaldı. Günlük hayatın absürt yaşantılarını dingin bir üslupla anlatan Moyashimon, beni dünyası içinde yaşamaya özendirdi. “Keşke gerçek hayatta, hatta Türkiye’de de böyle garip üniversiteler olsaydı.” diye düşündüm. Sawaki ve arkadaşlarının gördüğü uygulamalı eğitime, hocalarına ve arkadaş ortamlarına imrendim. Onlardan biri olmak istedim ve 11 bölüm boyunca bu kurgusal dünyaya gıpta ettim. Sizler de benzer hisler paylaşır mısınız bilmiyorum ancak en azından bir iki bölüm şans vermenizi naçizane öneriyorum. 

 

Yorumlar

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *